Temelini Keynezyen Sistem’den alan Yeni Keynezyen İktisat ABD’de, Post-Keynesyen İktisat ise İngiltere’de ortaya atılmıştır. Bu iki okulun ortak noktası, ekonominin kısa dönemde eksik istihdam dengesine geldiğini iddia etmeleridir. Yeni Keynezyenlerin çoğunluğu, rasyonel beklentiler hipotezini (RBH) kabul etmekle beraber tam rekabet şartlarını, fiyat ve ücretlerin tam esnekliğini reddederler ve eksik rekabet şartlarına, esnek olmayan fiyat ve ücretlerin Keynezyen efektif talep yetersizliğine yol açmasına ve aynı zamanda piyasalarda koordinasyon eksikliğine dayanırlar. Histerisiz ve Etkin Ücret modellerini benimseyenler dışında Yeni Keynesyenler -Neo-Keynezyenleri de izleyerek- ekonominin uzun dönemde otomatik doğal işsizlik oranı dengesine (DİO) yöneleceğini kabul ederler.
70’li yıllarda petrol şokuyla beraber o zamana kadar geçerli olan enflasyon ve işsizlik oranı arasındaki ters ilişkinin aksine enflasyonla birlikte işsizliğin de arttığı görülmüş, bu durum Keynezyen iktisadın popülaritesinin azalmasına, Monetarist iktisadın ortaya çıkmasına yol açmıştır. 80’li yıllara kadar ABD’de ve İngiltere’de yüksek işsizlik oranına rağmen uygulanan monetarist sıkı para politikası ve gerek Monetarizm gerek Yeni Klasik Okul uyarınca devletin ekonomiye fazla müdahale etmemesi sonucunda, ne enflasyon düşmüş ne de işsizlik azalmıştır. Hatta İngiltere’de, Thatcher döneminde işsizlik 1.1 milyon’dan 3 milyon’a çıkmıştır. Bu da, akademik çevrelerde Monetarist ve Yeni Klasik Otomatik Doğal İşsizlik Düzeyinin ve uygulanan politikaların yanlış, Keynesyen eksik istihdamın ve politikaların daha doğru olduğuna ait inancı yeniden uyandırmıştır.
Yeni Keynezyenler kendilerini, “Neo-Klasik Sentezci Keyneyenler” olarak bilinen “Neo-Keynezyenler”den (Samuelson, Tobin, Modigliani,Solow, vd.) açık olarak ayırmak istiyorlardı. Çünkü gerçi Yeni Keynesgil iktisatçılar genelde – daha sonraları ortaya atılan histerisiz ( uzun süre devam eden yüksek işsizliğin denge düzeyinde bir artışa yol açacağı tezi) ve etkin ücret modellerini benimseyenler dışında- Neo-Klasik Sentez’i, yani ekonominin uzun dönemde otomatik olarak DİO dengesine yöneleceğini kabul etmişlerdi. Fakat Keynes’i izleyerek analizlerini makroekonomik düzeyde bırakan Sentezci Neo-Keynesgillerin tersine ve Yeni Klasiklerin de yaptığı gibi, mikroekonomiyi sistemleri içine bütün olarak ele alarak analizlerine dahil etmişler ve makroekonomik analizleri mikroekonomik temellere oturtmuşlardır. İşte bu nedenle Yeni Keynezyenler “metodolojik” bakımdan Neo-Keynezyenlerden ayrılırlar. Ancak bu analizlerinin (Tam rekabet şartları yerine eksik rekabeti, esnek olmayan fiyat ve ücreti kabul etmeleri, piyasalar arası koordinasyon eksikliğini varsaymaları nedenleriyle) Yeni Klasiklerin ulaştığı sonuçlardan farklı ve Keynesgil sonuçlara ulaşmışlardır.
Yeni Keynezyenler özellikle kısa dönemde toplam talep yetersizliği yüzünden eksik istihdam dengesinin oluşacağını, gayrı iradi işsizliğin ortaya çıkacağını iddia etmişlerdir. Uzun dönemde ise iki gruba ayrılmışlardır. 80’li yılların başlarında onların büyük çoğunluğu, ekonominin uzun dönemde otomatik doğal işsizlik dengesine yöneleceğini kabul ediyorlardı. Birinci grubu oluşturanlar, bu yönden aynen Neo-Keynezyenler gibi düşünüyorlardı. Ancak 80’li yılların ortalarında ortaya atılmış olan “histeresiz” ile “etkinlik ücreti” modellerini kabul eden diğer Yeni Keynezyen grubu ise, ekonominin uzun dönemde de kendiliğinden otomatik doğal işsizlik düzeyine gelmeyebileceğini, eksik istihdamda kalacağını iddia etmişlerdir. Bu gruptakilerin modelleri Keynes’in düşüncelerini daha iyi yansıttığı için bunlara “Süper-Keynesgil modeller” de denmektedir.
Gerçi Yeni Keynezyenlerin çoğunluğu ekonominin uzun dönemde DİO’na yöneleceğini kabul etmektedirler. Fakat yine de fiilen ekonomide sık sık Keynesgil efektif talep yetersizliğinden doğan işsizlik sorunuyla karşılaşılacaktır. Bu durumda müdahale edilmeksizin ekonominin kendiliğinden DİO’na dengeye gelmesini beklemek ise işsizliğin uzun zaman devam etmesi yüzünden daha büyük sorunlara yol açacaktır.
Yeni keynezyenler, Yeni klasiklerin ekonomide birey ve kurumların Rasyonel beklentilere göre karar aldıklarını ifade eden görüşlerine katılırlar. Yani birey ve kurumların sadece geçmiş verilere değil, gelecekte olması beklenen şeylere göre de karar alırlar. Ancak Yeni klasiklerin kısa dönemde beklenen politikalar ekonomide eksik istihdam oluşturmaz önermesine karşı çıkarlar. Karşı çıkma nedenlerini şu hususlara dayandırırlar:
-Fiyat ve ücret yapışkanlıkları nedeniyle ekonomi kısa dönemde eksik istihdamdan kurtulamaz.
– Enflasyon sürecinde Liste-Menü ve Katalog fiyatlarının kısa dönemde değiştirilmediği, daha doğrusu değiştirildiği tarihe kadar belli bir zaman geçmesi nedeniyle üretime devam edilir.
-Talebin artmasıyla fiyatlar hemen artmaz. Fiyatlar belli bir gecikmeyle talebe eşlik ederler.
–Sendikaların varlığı nedeniyle ücretler düşürülemez
–Uzun dönemli sözleşmelerin bağlayıcı hükümleri yürürlük süresince değişmezler
– Ücret maliyetlerini azaltmak amacıyla İçerdekilerin(çalışanlar)- dışardakiler(işsizler) ile değiştirmek firmaları gelecekte potansiyel üretim kayıplarıyla karşı karşıya getirir. Çünkü deneyimli çalışanlarla elde edilen üretim seviyesi yeni elemanların yetişmesi sürecinde üretim kayıpları olasılığı yüksektir.
-Çalışanların bazılarına verilecek yüksek ücret (etkin ücret) onları ikame etmenin zorluğu, rakiplere kaptırma gibi gerekçelerle onların istihdamda kalmasını sağlayacak politikanın tercih edilmesini gerektirir.
Yeni Keynezyenlerin çoğu elimizde bulunan verilerin ve bu verilerle kurulabilecek ekonometrik modellerin, ekonomik hayattaki çeşitli belirsizlikler yüzünden bize ince-ayarlama yapma olanağı verebileceğinden kuşkuludurlar. Onlara göre ekonomi politikası yoluyla ekonomide ancak “kaba ayar” yapılabilir. Fakat bu müdahale bile, hedefler tam tutmasa da, ekonomide doğru yönde düzeltmeler yapacağı; örneğin hiç müdahale edilmemesine oranla işsizliği azaltabilme veya enflasyonu kontrol edebilme açısından yine de önerilir.
Genellikle Yeni Keynezyenlerin büyük çoğunluğu Keynezyen felsefeye uygun olarak işsizliğin azaltılması ve konjonktür dalgalanmalarının yumuşatılması için para ve maliye politikası uygulanmasını önerir. Buna göre, depresyonda daha çok maliye politikası, yüksek gelir düzeylerinde ortaya çıkan resesyonda ise para politikası daha etkin olacaktır. Enflasyonda ise hem para hem de maliye politikaları bir arada uygulanmalıdır. Ancak, maliye politikasının politik ve ekonomik bakımdan bazı sorunlar yarattığını kabul eden birçok Yeni Keynezyen, sadece para politikası uygulanmasını önerir. Çünkü maliye politikasının değiştirilmesi kanun konusudur; düzenleme ve uygulama zaman alabilir ve politik nedenlerle maliye politikası hedeften saptırılabilir. Ayrıca maliye politikasının sürekli Toplam Talepteki değişmelere göre yeniden ayarlanması zordur. Yine maliye politikası, faizleri yükseltip özel yatırımları azaltarak olumsuz bir etki olan “dışlanma etkisi” yaratmaktadır.
Yeni Keynezyenler Merkez Soldan Merkez’e, hatta Merkez’in biraz Sağına kadar olan geniş bir yelpaze içinde yer almaktadırlar. Maliye politikasını daha çok sosyal dengenin sağlanması ve depresyonda işsizliğin giderilmesi için kullanılmasını öneren ve bunun dışında resesyonda ve enflasyonda para politikasını öneren Yeni Keynezyenler, Merkez Solda yer alırlar. İşsizlikten çok, enflasyonla mücadeleye ağırlık veren ve bunun da sadece para politikası yoluyla yapılmasını ve denk ve küçük bir bütçe ile yetinilmesini isteyen “muhafazakar” Yeni Keyneyenler ise, Merkez’de ve Merkezin biraz Sağı’nda yer alırlar.
Yeni Keynesçi ekonomi özetle, makroekonomik teoriye ilişkin bir düşünce okulu olduğundan, taraftarları ekonomik politika hakkında tek bir görüşü paylaşmaz. En geniş düzeyde, bazı yeni klasik teorilerin aksine, durgunlukların piyasaların normal verimli işleyişinden sapmalar olduğunu ileri sürer. Yeni Keynesçi ekonominin öğeleri (örneğin menü maliyetleri, kademeli fiyatlar, koordinasyon başarısızlıkları ve verimlilik ücretleri) klasik ekonominin varsayımlarından önemli sapmaları temsil eder ve bu da ekonomistlerin “bırakınız yapsınlar” söylemini olağan gerekçelendirmesinin entelektüel temelini sağlar. Yeni Keynesçi teorilerde durgunluklar, ekonomi genelindeki bazı piyasa başarısızlıklarından kaynaklanır. Bu nedenle, yeni Keynesçi ekonomi, karşıt döngüsel para veya maliye politikası gibi ekonomiye hükümet müdahalesi için bir gerekçe sunar. Yeni Keynesçi ekonominin bu kısmı, makro ekonomistler arasında ortaya çıkan yeni senteze dahil edilmiştir. Ancak, politika yapıcıların pratikte müdahale edip etmemesi gerektiği, çeşitli politik ve ekonomik yargıları gerektiren daha zor bir sorudur.
Post-Keynezyenler, Yeni Keynezyenlerin Keynes’i iyi anlamadıkları rasyonel beklentiler teorisini benimseyerek onun sisteminin temellerine aykırı görüşleri nedeniyle, bir tepki olarak 80’li yıllar sonunda özellikle İngiltere’de kuvvet kazanmaya başlamıştır. Bunlar rasyonel beklentilerin karşısında dururlar ve ekonominin uzun dönemde dahi eksik istihdamda kalacağını otomatik tam istihdamın gerçekleşmeyeceğini iddia ederler. Rasyonel beklentilerin aksine ekonomideki kararları bireyler değil, kurumların daha çok etkilediği düşüncesindedirler. Bu nedenle devletin maliye ve para politikalarıyla ekonomiye müdahale etmesini savunurlar. Bireylerin her zaman rasyonel karar almadıkları, geçmişin tekrar etmeyeceği, geleceğin ise belirsiz olduğu düşüncesiyle ekonominin tam istihdama ulaşamayacağı görüşündedirler. Beklentiler “heterojendir”, yani farklı bireyler ve gruplar, beklentiler konusunda farklı eğilimler gösterirler ve “beklentilerde yanılma”, geleceği doğru tahmin edememe her zaman karşımıza çıkabilir. İşçilerin, konumları bakımından genellikle geleceğe ait “sistematik hata” yaptıklarını ve bu yüzden geleceğe ait fiyat artışlarını düşük tahmin ettiklerini ve buna göre düşük ücret artışı talep ettiklerini varsayarlar. Bu da toplam talebi arttıran politikalara etkinlik kazandıracaktır.
Post-Keynezyenler Keynes’i izleyerek ve analizlerini daha gerçekçi varsayımlara oturtmak için, “tarihsel zaman” ile çalışırlar. Ekonominin zaman boyunca incelendiğinde ise, “belirsizlik” yüzünden her zaman beklenmedik şoklarla karşılaşılabileceğini düşünürler. Bu durumda ekonomi, devamlı “dengesizlik” gösterecektir. Keynes’e göre uzun dönemli analiz yapmak, ekonominin uzun dönemli gelişmesini veya büyümesini gösteren gerçekçi modeller kurmak, gerçek zaman içindeki şoklar ve belirsizlikler yüzünden mümkün olmamaktadır.
Geçmişte ekonomik karar alma birimleri; örneğin yatırım ve üretim yapmak isteyen girişimciler, o dönemde yaptıkları geleceğe ait tahminlere bakarak bazı kontratlar yaparlar. Yatırım malları ısmarlarlar, işçi istihdam ederler, fabrika binası kurarlar vb. Bütün bu kararlardan bugün vazgeçmeleri, bunları değiştirmeleri kolay değildir. Mazideki kontratlar bizi bağlar. Ekonomideki belirsizlikler ve paranın tarafsız olmaması ekonomide dalgalanmalara ve eksik istihdama yol açarak denge oluşmasını önlerler. Verilen bu kararlarda sadece bireylerin maksimizasyon kararları değil politik, sosyal ve psikolojik etkenler de rol oynar. Örneğin baskı grupları ve devlet, ücretin belirlenmesini etkiler. Bu analiz gerçeklere daha yakındır, çünkü modern ekonomilerde tüm piyasalarda kurumlar vardır. Bu kurumların başında ise tam rekabet oluşumuna engel fiyat belirlemede mahir büyük oligopolistik firmalar vardır. Bunların dışında işçi ve işveren sendikaları, İMF, Dünya Bankası Dünya Ticaret Örgütü, AB, NAFTA uluslararası kurumlar ve devletin bizatihi kendisi piyasanın işleyişine müdahale eder.
Post-Keynezyenler eksik istihdamı eksik rekabet şartlarından çok, paralı ekonomiye, nominal değerler üzerinden yapılan kontratlara ve özellikle üreticiler ve yatırımcılar için geleceğin belirsiz olmasına bağlamaktadırlar. Gelir bölüşümü konusundaki gözlemleri, gelir bölüşümü farklarının azaltılması, yani normatif alanda Yeni Keynezyenlere oranla daha Sol’a doğru yöneltmektedir. Bütçenin ise denk olması önerilmekte ve uygulanmaktadır. Post-Keynezyenler için ise maliye politikasının, gelir bölüşümünü etkileyen ve gelir bölüşümü farklarını azaltan bir alet olarak hala önemi vardır, modası geçmemiştir.
Kısaca Post keynzezyenler, Yeni Keynezyenleri klasik ekonomi taraftarlarıyla ortak noktalarının çokluğu nedeniyle Keynes’e ihanet ettiklerini asıl takipçilerinin kendileri olduğunu söylemektedirler.