Yapay zeka hızla geliştikçe, gelecekte insanlar ile makineler arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor. İnsanların, makinelerin kontrolüne girme riskini taşıdığımız bir geleceğe doğru mu ilerliyoruz?
Derin öğrenme teknolojileri sayesinde giderek daha insansı davranabilen deepfake’ler, botlar ve yapay zekalar, internet ortamında önemli bir güvenlik tehdidi oluşturuyor. Sosyal medya platformları ve çevrimiçi oyunlar, bu zararlı yazılımların yaygın olarak kullanıldığı alanlar arasında yer alıyor. Birçok araştırma, sosyal medya hesaplarının önemli bir bölümünün botlar tarafından yönetildiğini ortaya koydu. Bu botlar, genellikle dezenformasyon yaymak, manipülasyon yapmak veya siber saldırılar düzenlemek gibi amaçlarla kullanılıyor. Çevrimiçi oyunlarda ise botlar, oyun ekonomisini bozmak veya oyun içi kaynakları çalmak gibi illegal faaliyetlerde bulunabiliyor.
Botları tespit etmek her zaman kolay olmasa da genellikle tekrarlayan davranışları veya insanlara göre daha bariz hataları sayesinde fark edilebilirler. Ancak, teknoloji geliştikçe botlar da daha insan benzeri hale geldi. Waterloo Üniversitesi’nin araştırması da gösteriyor ki insanlar, yapay zeka tarafından oluşturulan sahte insanları gerçek insanlardan ayırt etmekte zorlaştı.
Gerçek mi, sanal mı? Yapay zeka ve insan kimliği
Mart ayında yapılan bir araştırmada, katılımcılara gerçek ve yapay zeka tarafından üretilmiş insan yüzleri gösterildi. Katılımcıların sadece %61’i doğru yüzü belirleyebildi. Bu sonuç, yapay zekanın ürettiği görüntülerin gerçeklerden ne kadar ayırt edilemez hale geldiğini gösterdi.
Gerçek insanları sahtekarlardan ayırt etmek için çeşitli çözümler üzerinde çalışılıyor. Örneğin, Holonym adlı bir şirket, insanların biyometrik verileri ve şifreleri gibi kişisel özelliklerini kullanarak ‘insan anahtarları’ oluşturuyor. Bu anahtarlar sayesinde, bir kişinin kimliği daha güvenli bir şekilde doğrulanabiliyor. Civic adlı bir başka proje ise basit bir video kaydı ile insanların kimliklerini doğrulayan dijital bir kimlik sistemi sunuyor.
Kimlik doğrulamada yeni çağ: Basitlik mi, güvenlik mi?
Civic başkan yardımcısı, belge doğrulamanın karmaşık ve uzun bir süreç olduğunu belirtiyor. Bunun yerine, basit bir video kaydı gibi yöntemlerle kimlik doğrulamanın daha pratik olduğunu söylüyor.
Diğer birçok proje de benzer yaklaşımlarla kimlik doğrulama sistemleri geliştiriyor. Proof of Humanity gibi projeler, sosyal doğrulama ve video gönderimi gibi yöntemlerle insanların gerçek olduğunu kanıtlamalarını sağlıyor. Worldcoin ise iris taraması ile benzersiz kimlikler oluşturuyor. Ancak Worldcoin’in veri kullanımı ve gizlilik konularında endişeler bulunuyor.
Veri gizliliği ve kişisel kontrol
Biyometrik verilerin toplanması, kişisel gizlilik endişeleri nedeniyle birçok kişi tarafından kabul görmüyor. İnsanlar, bu verilerin büyük teknoloji şirketleri tarafından kötüye kullanılabileceğinden endişe ediyor. Bu durum, gözetim altında olma, rızaları olmadan veri toplanması ve üçüncü şahıslarla veri paylaşımı gibi kaygıları beraberinde getiriyor. Holonym gibi şirketler, bu endişeleri gidermek için verileri kullanıcıların kendi cihazlarında saklama çözümleri sunuyor.
Holonym’in kurucusu Shady El Damaty, kullanıcı verilerinin büyük bir kısmının (%80-%90) kullanıcıların cihazlarında güvenle saklandığını belirtiyor. El Damaty, “Verilerimiz her zaman öncelikle kullanıcı cihazında kalmalı. Verilerin cihazdan çıkması için kullanıcının açıkça onayı gerekiyor” diyerek şirketin felsefesini özetliyor. Bu yaklaşım, kullanıcıların veri hakları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmalarını sağlıyor.
Web3 ve kimlik doğrulama: Daha şeffaf ve güvenli bir gelecek
LayerZero, Mayıs ayında sistemlerini kötüye kullanarak haksız kazanç elde etmeye çalışan botları tespit etmek için büyük bir temizlik yaptı. Bu sayede yüz binlerce sahte hesap ortaya çıkarıldı. Sonuç olarak, LayerZero token’ının değeri, benzer sorunlarla karşılaşan diğer projelerin token’larına göre daha istikrarlı bir seyir izledi. Civic’in kurucusu Titus Capilnean ise, benzer sorunların önlenmesi için kullanıcıların kimliklerinin en başından itibaren doğrulanması gerektiğini savunuyor.
Dijital kimlik sistemlerinin siyasi süreçlere entegrasyonu, demokrasinin daha şeffaf ve güvenli hale gelmesine katkı sağlayabilir. Holonym’in Andrew Yang’ın başkanlık kampanyasında uyguladığı sistem, bu potansiyeli gözler önüne seriyor. Know Your Anon adlı bu sistem, bağışçıların kimliklerini doğrularak yasalara uygun bir şekilde bağış yapmalarını sağlarken, aynı zamanda sıfır bilgi teknolojisi sayesinde kişisel bilgilerin gizliliğini koruyor.
Holonym, Web3 teknolojilerini kullanarak demokratik süreçlere yeni bir boyut kazandırdı. Lobby3 ve Vouched gibi projelerle iş birliği yaparak, Washington D.C.’deki vatandaşların dijital kimlikleriyle toplumsal kararlara katılımını sağladı. El Damaty, bu sistemin altında yatan teknolojinin, açık anahtar altyapısı sayesinde her türlü oylama ve toplumsal süreç için kullanılabileceğini belirtti. Şu anda bu teknolojiyi kullanarak küresel çatışmalardan etkilenen mültecilerin sorunlarına çözüm bulmak için yeni bir proje üzerinde çalışıyorlar.